17 Mart 2014 Pazartesi

Nâr

Arapça hem ateş anlamına gelen hem de aynı meyveyi belirten nâr kelimesinden geliyor.

Eski çağlarda Arap ülkelerinde Libya ya da Kartaca elması şeklinde isimlendirilen nar Ro­ma İmparatorluğu döneminde Latince, çekir­dekli elma anlamına gelen malus granatus adıyla biliniyordu. Daha sonralarıysa yine el­ma anlamına gelen pome kelimesini alarak pome granatus şeklini alıyor. Ortaçağ döne­minde bu iki isimle anılan nar, İngilizce’ye pomegranate adıyla geçiyor. Günümüzde bo­tanik biliminde Punica granatum olarak isim­lendirilen narın cins ismi olan punica kelimesi de bir zamanlar Akdeniz’de egemen olan Finikelilerden (Phoenica) geliyor.

Nar yerken resmedilen Tarıça Persephon

Eski Yunan'da Nar:
Dünyanı bilinen en eski tıbbi metini olan bu papirüste yaklaşık 700 reçete bulu­nuyor. Bu reçetelerden barsak solucanlarıyla ilgili bölümde narla ilgili bir reçete veriliyor. Yunan mitolojisine de baktığımızda narı Hades’in bir efsanesinde görüyoruz. Efsane­ye göre, yeraltındaki ölüler ülkesinin tanrısı Hades, bereket tanrısı Demeter’in kızı Persephon’u kaçırıyor. Mevsimlerin dönüşümü­nü, toprağın ve bitkisel doğanın baharda can­lanmasını, kışın ölmesini simgeleyen bu ef­sanede Hades, aşık olduğu güzeller güzeli Persephon’u kaçırdıktan sonra onun bir daha yeryüzüne çıkmasını engellemek için ona bir nar ikram ediyor. Buna göre Persephon ne kadar nar tanesi yerse o kadar süre toprak al­tında kalması gerekiyor. Persefon ikram edi­len nar tanelerinden 4 tanesini yiyor ve böy­lece Persephon yılın 4 ayını toprak altında geçirmek zorunda kalıyor. Bereket tanrısının kızı olan Persehpon 4 ay toprak altında kal­dığı için, Demeter yılın dört ayında bereket dağıtmayı durduruyor. Bu aylarda kış aylarına denk geliyor.

Semavi dinlerin tümünde nar meyvesi sa­hip olduğu yapısı nedeniyle bereketi, bolluğu ve verimliliği simgeliyor. Yahudi inancında büyük bir önemi olan nar, bir zamanlar yer­yüzünün en görkemli yapılarından biri olarak kabul edilen Kral Süleyman Tapınağı’nın sü­tunlarını süslüyordu. Yine bu dine mensup en yüksek din görevlileri de üzerlerine nar mo­tifleriyle bezenmiş elbiseler giyiyorlar. Yahu­di inancında narın kutsal kabul edilmesinde­ki nedenlerden bir tanesinde Tevrat’da yer alan 613 emre karşılık narda da 613 tohum bulunması. Ancak bugünkü narlarda şimdiye kadar yapılan genetik çalışmalar nedeniyle her zaman 613 tohum bulunmuyor.

Hıristiyanlık’ta da kutsal olarak kabul edi­len nar bir çok freskte görülebiliyor. Kilise resimlerinde ellerinde çatlamış bir nar tutan Meryem ana ve İsa Peygamber tasviri, ya­şamda çekilen onlarca acıyı ve yeniden do­ğuşu sembolize ediyor.
İslam'da Nar: 
İslam'da nar'ın cennetteki ağaçlardan biri olduğuna inanılır. Anadolu'da yeni evli çiftlere bol çocukları olsun diye nar yedirilir, bereketli evleri olsun diye düğünde gelinin başından aşağı nar taneleri saçılır. İlkbahar temizliğinde de evin ortasına bir nar atılıp parçalandıktan sonra ev temizlenir ve nar taneleri ne kadar dağılmışsa o senenin o kadar bereketli geçeceği düşünülür. Ayrıca nar yiyen insanların kin, nefret ve düşmanlık gibi kötülüklerden uzak olacağı bildiriliyor.

Granada'nın simgesi olan Nar
Kutsal sayılan “Nar meyvesi” İspanya'nın güneyindeki üç büyük dinin birlikte yaşadığı Endülüs Bölgesi'nin ve eski bir Emevi şehri olan Granada'nın da simgesi. Değerli bir taş olan granat, nar tanelerine benzer olmasından ötürü ismini bu bitkinin Latince adı olan “punica granatum”dan almakta.

Vladimir Bartol'un Fedailerin Kalesi: Alamut kitabından Ferhad ile Şirin'in bir hikayesi:

"O kadar güzeldi ki, bahçelerde ve çayırlarda dolaşmaya çıktığı zaman, çiçekler utançlarından ve kıskançlıklarından başlarını öne eğiyorlardı. Bir süre sonra eski İran’ın en kudretli hükümdarı olan Şah Hüsrev Perviz ile evlenip onun karısı olduğu zaman, bir kâfir kızının kraliçe olmasını hazmedemeyen halk, ona karşı ayaklandı. Fakat şah onu o kadar çok seviyordu ki en amansız rakiplerini bile, Şirin’in çok iyi bir kraliçe olacağı konusunda ikna etmeyi başardı. Çünkü Hüsrev Perviz sadece çok iyi bir şah olmakla kalmayıp, aynı zamanda çok bilge bir hükümdardı. Kendisi dünyadaki güzelliklerin gelip geçiciliklerinin gayet iyi farkındaydı. Karısının büyüleyici çehresini ve ışık saçan vücudunu ebediyen muhafaza etmek istediği için, zamanın en büyük heykeltıraşı olan Ferhad’ı çağırtarak, ona karısının olağanüstü güzelliğini mermere nakşetme görevini verdi. Günler boyunca kraliçenin ilahi güzelliği ile baş başa kalan genç heykeltıraş, sonunda ona aşık oldu. Fakat bu aşkın sonunun mutlu olmayacağı, daha en başından belli olmuştu. Nerede bulunursa bulunsun, ne yaparsa yapsın, ister uykuda ister uyanık her yerde ve her zaman, kraliçenin ilahi güzelliğini karşısında görüyordu. Duygularını gizlemek istediyse de, buna uzun süre muvaffak olamadı. Yarattığı heykel, modeline giderek daha çok benzedikçe, her şey onun aşkını açığa vuruyordu. Çalışma aşkı, bakışları, sesi, göğsünde kopan fırtınanın uğultusu… Şah bile günün birinde bunun farkına vardı. Kıskançlıktan çıldırmış bir şekilde kılıcını çekerek Ferhad’ın üzerine atladı, ama şirin o anda ikisinin arasına girerek, vücudunu genç heykeltıraşa siper etti. Yarattığı eserin mükemmelliğinden çok etkilenen Hüsrev heykeltıraşın canını bağışladı fakat onu ebediyen ıssız Bisütün dağlarında sürgün olarak yaşamaya mahkûm etti. Ferhad umutsuz aşkının verdiği ıstırap neticesinde meczup oldu. Acıdan çıldırmış bir halde çekiç ve keskisine saldırarak, dağlardan birine Şirin’in dev bir heykelini işlemeye başladı.

Elinde baltasıyla Şirin'in ölüm haberini alan Ferhad
Bu dev heykelin haberini alan şah, Bisütün dağlarına bir haberci yollayarak Şirin'in öldüğü haberini Ferhad'a ulaştırdı. Artık Ferhad için yaşamanın bir anlamı kalmamıştı. Dayanılmaz bir acı içinde kendisini baltasının üzerine attı. Balta göğsünü boydan boya ikiye yararak yere düştü. Ferhad'ın kanıyla sırılsıklam olan baltanın sapı bir süre sonra filizlenerek yeşil yapraklar ve çiçekler açmaya başladı. Bu ağacın meyvesi nardan başkası değildir. Nar da ikiye yarıldığında Ferhad'ın kalbi gibi kanamaktadır. Bu nedenle nar'ın bir adı da Ferhad'ın elmasıdır. "

Nar Çiçeği'ne dair bir Hint efsanesi;
Kendi rengine de isim veren Nar Çiçeği
"Mihracenin güzel kızı, aşkın gözü kör ya.. Gitmiş en alt kasttan bir delikanlıya tutulmuş. Mümkün mü?.. Anlaşıp kaçmışlar.. Mihrace bütün adamlarını peşlerine takmış.. Günler sonra yakalayıp huzura getirmişler. Delikanlının kellesi oracıkta kesilmiş. Mihrace, kızının da, sarayın kulesine kapatılmasını emretmiş. Kızı içeri atmışlar. İkinci emir gelmiş.. "Kapıları ve pencereleri örün.." Kızın ağlamaları, çığlıkları giderek zayıflamış, sonunda kesilmiş.. Yağmur mevsimi gelmiş, sırılsıklam olmuş taş duvarlar.. Yağmurlar bitince kulenin taşlarının arası yeşermiş önce.. Sonra dünya güzeli çiçekler açılmış kuleyi saran..  "Anarkali" demişler çiçeğin adına.. Kızın adı oymuş çünkü... Anarkali "Nar Çiçeği"nin Hintçesi.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder