Eski çağlarda Arap ülkelerinde Libya ya da Kartaca elması şeklinde isimlendirilen nar Roma İmparatorluğu döneminde Latince, çekirdekli elma anlamına gelen malus granatus adıyla biliniyordu. Daha sonralarıysa yine elma anlamına gelen pome kelimesini alarak pome granatus şeklini alıyor. Ortaçağ döneminde bu iki isimle anılan nar, İngilizce’ye pomegranate adıyla geçiyor. Günümüzde botanik biliminde Punica granatum olarak isimlendirilen narın cins ismi olan punica kelimesi de bir zamanlar Akdeniz’de egemen olan Finikelilerden (Phoenica) geliyor.
Dünyanı bilinen en eski tıbbi metini olan bu
papirüste yaklaşık 700 reçete bulunuyor. Bu reçetelerden barsak solucanlarıyla
ilgili bölümde narla ilgili bir reçete veriliyor. Yunan mitolojisine de
baktığımızda narı Hades’in bir efsanesinde görüyoruz. Efsaneye göre,
yeraltındaki ölüler ülkesinin tanrısı Hades, bereket tanrısı Demeter’in kızı
Persephon’u kaçırıyor. Mevsimlerin dönüşümünü, toprağın ve bitkisel doğanın
baharda canlanmasını, kışın ölmesini simgeleyen bu efsanede Hades, aşık
olduğu güzeller güzeli Persephon’u kaçırdıktan sonra onun bir daha yeryüzüne
çıkmasını engellemek için ona bir nar ikram ediyor. Buna göre Persephon ne
kadar nar tanesi yerse o kadar süre toprak altında kalması gerekiyor. Persefon
ikram edilen nar tanelerinden 4 tanesini yiyor ve böylece Persephon yılın 4
ayını toprak altında geçirmek zorunda kalıyor. Bereket tanrısının kızı olan
Persehpon 4 ay toprak altında kaldığı için, Demeter yılın dört ayında bereket
dağıtmayı durduruyor. Bu aylarda kış aylarına denk geliyor.
Semavi dinlerin tümünde nar meyvesi sahip olduğu yapısı
nedeniyle bereketi, bolluğu ve verimliliği simgeliyor. Yahudi inancında büyük
bir önemi olan nar, bir zamanlar yeryüzünün en görkemli yapılarından biri
olarak kabul edilen Kral Süleyman Tapınağı’nın sütunlarını süslüyordu. Yine bu
dine mensup en yüksek din görevlileri de üzerlerine nar motifleriyle bezenmiş
elbiseler giyiyorlar. Yahudi inancında narın kutsal kabul edilmesindeki
nedenlerden bir tanesinde Tevrat’da yer alan 613 emre karşılık narda da 613
tohum bulunması. Ancak bugünkü narlarda şimdiye kadar yapılan genetik
çalışmalar nedeniyle her zaman 613 tohum bulunmuyor.
Hıristiyanlık’ta da kutsal olarak kabul edilen nar bir çok
freskte görülebiliyor. Kilise resimlerinde ellerinde çatlamış bir nar tutan
Meryem ana ve İsa Peygamber tasviri, yaşamda çekilen onlarca acıyı ve yeniden
doğuşu sembolize ediyor.
İslam'da Nar:
İslam'da nar'ın cennetteki ağaçlardan biri
olduğuna inanılır. Anadolu'da yeni evli çiftlere bol çocukları olsun diye nar
yedirilir, bereketli evleri olsun diye düğünde gelinin başından aşağı nar
taneleri saçılır. İlkbahar temizliğinde de evin ortasına bir nar atılıp
parçalandıktan sonra ev temizlenir ve nar taneleri ne kadar dağılmışsa o
senenin o kadar bereketli geçeceği düşünülür. Ayrıca nar yiyen insanların kin, nefret ve
düşmanlık gibi kötülüklerden uzak olacağı bildiriliyor.
Granada'nın simgesi olan Nar |
Vladimir Bartol'un Fedailerin Kalesi: Alamut kitabından Ferhad ile Şirin'in bir hikayesi:
"O kadar güzeldi
ki, bahçelerde ve çayırlarda dolaşmaya çıktığı zaman, çiçekler utançlarından ve
kıskançlıklarından başlarını öne eğiyorlardı. Bir süre sonra eski İran’ın en
kudretli hükümdarı olan Şah Hüsrev Perviz ile evlenip onun karısı olduğu zaman,
bir kâfir kızının kraliçe olmasını hazmedemeyen halk, ona karşı ayaklandı.
Fakat şah onu o kadar çok seviyordu ki en amansız rakiplerini bile, Şirin’in
çok iyi bir kraliçe olacağı konusunda ikna etmeyi başardı. Çünkü Hüsrev Perviz
sadece çok iyi bir şah olmakla kalmayıp, aynı zamanda çok bilge bir hükümdardı.
Kendisi dünyadaki güzelliklerin gelip geçiciliklerinin gayet iyi farkındaydı.
Karısının büyüleyici çehresini ve ışık saçan vücudunu ebediyen muhafaza etmek
istediği için, zamanın en büyük heykeltıraşı olan Ferhad’ı çağırtarak, ona
karısının olağanüstü güzelliğini mermere nakşetme görevini verdi. Günler
boyunca kraliçenin ilahi güzelliği ile baş başa kalan genç heykeltıraş, sonunda
ona aşık oldu. Fakat bu aşkın sonunun mutlu olmayacağı, daha en başından belli
olmuştu. Nerede bulunursa bulunsun, ne yaparsa yapsın, ister uykuda ister
uyanık her yerde ve her zaman, kraliçenin ilahi güzelliğini karşısında
görüyordu. Duygularını gizlemek istediyse de, buna uzun süre muvaffak olamadı.
Yarattığı heykel, modeline giderek daha çok benzedikçe, her şey onun aşkını
açığa vuruyordu. Çalışma aşkı, bakışları, sesi, göğsünde kopan fırtınanın
uğultusu… Şah bile günün birinde bunun farkına vardı. Kıskançlıktan çıldırmış
bir şekilde kılıcını çekerek Ferhad’ın üzerine atladı, ama şirin o anda
ikisinin arasına girerek, vücudunu genç heykeltıraşa
siper etti. Yarattığı eserin mükemmelliğinden çok etkilenen Hüsrev
heykeltıraşın canını bağışladı fakat onu ebediyen
ıssız Bisütün dağlarında sürgün olarak yaşamaya mahkûm etti. Ferhad umutsuz
aşkının verdiği ıstırap neticesinde meczup oldu. Acıdan çıldırmış bir halde
çekiç ve keskisine saldırarak, dağlardan birine Şirin’in dev bir heykelini işlemeye
başladı.
Elinde baltasıyla Şirin'in ölüm haberini alan Ferhad |
Nar Çiçeği'ne dair bir Hint efsanesi;
Kendi rengine de isim veren Nar Çiçeği |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder