İstanbul'un İlçeleri ve Semtleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İstanbul'un İlçeleri ve Semtleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ocak 2014 Çarşamba

Bomonti

Bomonti Bira Fabrikası
İsviçreli Bomonti Kardeşler'in bu bölgede 1890 yılında ülkenin ilk bira üretim tesisini kurmasıyla, bölge zamanla Bomonti olarak anılıyor.


28 Ocak 2014 Salı

Harbiye

Semt adını 1834-1936 yılları arasında burada bulunan Mekteb-i Harbiye yani Askeri Okul'dan alıyor. Bugün okulun yerinde Harbiye Askeri Müzesi ve Harbiye Orduevi bulunuyor.

Harp kelimesi Arapça "Savaş" anlamına geliyor. (Harb)

Nişantaşı


Osmanlı döneminde burası ikamet bölgesi değilken padişahların ve üst düzey askerlerin talim bölgesiymiş. (Harbiye, Topağacı, Okmeydanı gibi askeri isimli bölgelerin yakınlığından da anlaşılacağı gibi) 3. Selim'in 1790 tarihinde yaptırdığı ve 2. Mahmut'un 'in 1811 tarihinde yaptırdığı iki nişan taşı bugün Nişantaşı bölgesinde bulunuyor.

İlk nişan taşının dikiminden hemen sonra Teşvikiye Camii'nin olduğu yere padişahın ve askerin namaz kılması için bir mescit yapıldığı ve o mescidin bugünkü camiye dönüştüğü biliniyor.

Nişan sözcüğü, Farsça "işaret, alamet" demek. Taş ise Eski Türkçe.

Şişli

Halaskargazi Caddesi
Şiş yapımıyla uğraşan ve "Şişçiler" diye anılan bir ailenin burada konağı olduğu ve ‘Şişçiler Konağı’nın zamanla ‘Şişliler Konağı’ haline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı anlatılıyor. Şiş kelimesi ise Eski Türkçe.


Kurtuluş


Kurutluş'un adı, İstanbul'un bütün Rumca ve Ermenice semt isimleri Türkçeleştirildiği yıllarda, semtin 1929 yılındaki büyük yangından kurtuluşunun ardından veriliyor.

Kurtuluş kelimesi, Eski Türkçe "talihli, mutlu olmak" anlamında kullanılan "kutrul" kelimesinden geliyor.

1929'a kadar Kurtuluş'un adı Tatavla imiş. Tatavla Rumca "beygir ahırı" anlamına gelen "Tavla" kelimesinden türemiş.


Tatavla'da Kanuni Sultan Süleyman zamanından itibaren deniz seferlerinde köle olarak ele geçirilen ve tersanede çalıştırılan Rum askerler yerleştirilmiş, bu tersane işçileri zamanla tulumbacılık (itfaiye) ve ayakkabı imalatında çalışmaya başlamış. 


Kurtuluş ve civarındaki semtlerin, sokak ve caddelerinin Cumhuriyet döneminde verilen yeni Türkçe isimleri de oldukça manidar. Çoğunlukla Rumlar ve Ermeniler olmak üzere bir çok gayrimüslimin yaşadığı Kurtuluş'un sokaklarına Ergenekon, Türkbeyi, Osmanbey, Bozkurt, Silah, Silahşör, Baruthane gibi Türk tarihine atıfta bulunan isimler veriliyor ve Kurtuluş Savaşı komutanlarından Hacı İlbey, Kazım Orbay, Süleyman Nazif buradaki sokaklara isimleri verilerek onurlandırılıyor. Ermeni tehcirinde (ya da Ermeni Soykırımı) başrol oynadığı bilinen Talat Paşa'nın adına da bir okul kuruluyor. 


Bölgede 20. yy başında değişen bazı sokak ve cadde isimleri;

Tatavla --> Kurtuluş

Ermeni-Kilise --> Fırın Sokak
Frenk-Kilise --> Satırcı Sokak
Moskof Kilise --> Dershane Sokak
Papaz Köprüsü --> Yaya Köprüsü
Mimar Andrea --> Koçyiğit
Aya Kiryaki --> Teşrifatçı
Papayanii --> Remzi Baba
Marki Kalfa --> Dev Süleyman
Aya Tanaş --> Yeni Alem
Hristodolou --> Ekşi Nar
Hristo --> Yeni Asır
Kasımpaşa  --> Bozkurt 
Rousso --> Türkbeyi 
Konstantin --> Baysungur
Hamam --> Ergenekon

Feriköy

Bizans zamanında bu bölgenin civarda bulunan Aya Dimitri kilisesi sebebiyle Dimitri imiş. Abdülaziz ve Abdülmecid zamanında  neredeyse bütün bölge burada yaşayan Fransız tüccar olan Mösyö Pierre Ferri'nin mülkü haline gelmiş ve Feriköy olarak anılmaya başlamış. Mösyü Ferri'nin ölümünün ardından, hikayeye göre Madam Ferri bölgedeki mülklere sahip çıkamayınca ve zamanla bölgeye Rumların yanı sıra Ermeniler, Gürcüler ve başka gayrimüslim halk taşınmış.

Feriköy'ün 6-7 Eylül 1955'te yaşanan yağmalamalardan en çok etkilenen semtlerden biri olduğu ve bir çok gayrimüslimin o dönemde evlerinden edilerek, Türklerin yerlerine yerleştiği biliniyor.



6-7 Eylül Olayları


Fatih

Bu ilçe adını 1470 yılında Fatih Sultan Mehmet'in yaptırdığı Fatih Camii ve Külliyesi'nden alıyor. 

Fatih Arapça "fetheden" anlamında bildiğimiz gibi. Fetih ise yine Arapça "açmak" anlamına gelen fath kelimesinden geliyor.

Fatih'in Semtleri

İstanbul'un İlçeleri ve Semtleri

Eminönü

Bizans döneminde Eminönü'nün sahil şeridinin deniz ve liman olduğu, Sirkeci Garı hizasına kadar olan bölgenin daha sonradan doldurulduğu biliniyor. Sirkeci ve Cağaloğlu'na Bizans döneminde verilen isim ise Eugeniu imiş. Bir görüş Eminönü'nün Eugeniu'nun değişmiş hali olduğu yönünde.


Diğer bir hikayeye göreyse, Osmanlı döneminde Eminönü'nde bulunan Gümrük Eminliği (Gümrük Müdürlüğü) sebebiyle buraya önceleri Eminlik Önü, sonra zamanla Eminönü deniyor.
Emin kelimesi ise Arapça "Güvenli" demek. (amin)







Çatladıkapı

İstanbul surlarının Bizans döneminde Sidera adı verilen bu kapısı 1532'de gerçekleşen Büyük İstanbul Depreminde çatlayınca, bu kapı ve etrafındaki semt bu isimle anılmaya başlanıyor.

Çatlamak ise Eski Türkçe'de de kullanılan, çatlama sesinden (Çat!) türetilen bir yansıma sözcüğü.

Kapı sözcüğü de yine Türkçe, bitişmek anlamında kullanılan "kap" sözcüğünden türemiş.



Çemberlitaş

Bizans’ın en önemli meydanlarından Constantinus Forumu’nun büyük sütunlarından birisi olan Çemberlitaş sütunu bu bölgede olduğu için, bu meydana ve semte Çemberlitaş ismi verilmiş. M.S. 330 yılında 50 metre olarak inşa edilen ama günümüzde 35 metresi sağlam kalan bu sütunun ismi ise sütunun etrafında bulunan çember şeklindeki bezemelerden geliyor.  
Bu sütunun Yunanca'daki adının karşılığı Constantinus Sütunu (Coloumn of Constantine), çünkü Bizans döneminde üzerinde Constantinus'un büyük bir heykeli bulunuyormuş. Ancak bu heykelin 1106 yılında düştüğü ve onun yerine bir haç konulduğu, haçın da Osmanlı döneminde kaldırıldığı biliniyor.
Çemberlitaş sözcüğüne gelecek olursak, çember kelimesi Farsça "halka, kasnak" anlamına geliyor. (Çanbar) Taş ise Türkçe. 





Beykoz

Vakti zamanında bu bölgede Traklar Bebrik adında bir şehir kurmuşlar. Trak krallarından biri olan Kral Amikos buraya kendi adını vermiş ve Amikos kelimesi zamanla Beykoz'a dönüşmüş. 

Bir diğer hikayeye göreyse Kocaeli Beylerine ayrılan bölgeye Beylerin Köyü anlamına gelecek şekilde Beykoz deniyor. ("Koz" Farsça'da köy demek)

İstanbul'un İlçeleri ve Semtleri

22 Aralık 2013 Pazar

Bağcılar

İlçe, Osmanlı döneminde Rum ahalinin yaşadığı Mahmutbey ilçesinin köylerinden biriymiş. Zamanla bu köylerden biri olan Çıfıtburgaz’ın adı Bağcılar olarak değiştirilmiş. 

Bağ kelimesi öz Türkçe. Çıfıt, Farsça'da Yahudi demek, burgaz kelimesi ise Yunanca'daki pirgos kelimesinden değişerek gelmiş ve kale/kule anlamına geliyor. Yani bu bölge daha önceden Yahudilerin yaşadığı bir tepe imiş.

Ayvansaray


  

Ayvansaray'ın kökenine dair iki görüş var. Birincisine göre Bizans döneminde burada bulunan Blaherna Sarayı'nda Asya'dan filler ve kaplanlar dahil çeşitli hayvanların ahırları bulunuyormuş ve bölgeye Hayvansarayı denilmiş. 

Diğer görüşe göreyse, Ayvan kelimesi "Eyvan" yani Arapça "Saray" kelimesinden geliyor.

İstanbul'un İlçeleri ve Semtleri

Fatih'in Semtleri

Taksim

Osmanlı Dönemi’nde civar semtlere su dağıtmak için bu meydana bir su deposu yapıldı. Bu bölgeye yapılmasının sebebi ise, etrafındaki birçok yere göre daha yüksekte olması ve su nakliyesinin daha kolay olmasıydı. Meydan adını, eskiden Galata-Beyoğlu suyunun "taksim edildiği" Taksim Maksemi'nden alıyor. Taksim, Arapça’da paylara ayırmak, bölüştürmek demek. 

Taksim Maksemi, Boğaziçi sırtlarından getirilen suyun şehre dağıtılması için I. Mahmut tarafından 1730'da yaptırılmıştır ve bugün de İstiklal Caddesi’nin girişinde, sol köşede görülebilir.

Beyoğlu'nun Semtleri

İstanbul'un İlçeleri ve Semtleri


2 Aralık 2013 Pazartesi

Bahçelievler

1930'ların başlarında başvekalet yaverliği ve çiftçilik yapan Fikret Yüzatlı bu bölgedeki çok büyük bir çiftliğin sahibiydi. Fikret Yüzatlı'nın arkadaşı olan bir emlakçı bu arsayı parçalayarak satmaya başlamasıyla ve Bahçelievler semti oluşmaya başladı.

Bahçe kelimesi Farsça Bağçe kelimesinden geliyor.

Uzun yıllar boyunca Bakırköy'ün bir semti olan Bahçelievler, 1992'de yeni bir ilçe olarak ayrıldı.

İstanbul'un İlçeleri ve Semtleri

Bahçelievler'in Semtleri


Bakırköy

Bakırköy'ün Bizans dönemindeki ismi Yunanca'da "Yedinci" anlamına gelen Hebdomon'du. Çünkü, Sultanahmet Meydanı'nda bulunan ve sıfır noktası varsayılan "Milyon Taşı"ndan (Million Stone) Roma'ya giden Via Egnetia yolunda 7. milde yer alıyordu. 

Daha sonra şehrin adı "Uzunköy" anlamına gelen Makrahori olarak, şehir Osmanlı hakimiyetine girdikten sonra da Makriköy ismi kullanılmaya başlandı. 1925 yılında yer isimlerinin Türkçeleştirilmesi kanunuyla Makriköy'ün ismi Bakırköy olarak değiştirildi.

İstanbul'un İlçeleri ve Semtleri

Bakırköy'ün Semtleri

Beyazıt

Semtin adının II.Beyazıt’ın semtte kendi ismiyle anılan bir külliye yaptırmasından geldiği biliniyor

Beyazıt ismi Bayezid'in değişmiş halidir. Bayezid ise Arapça'da Yezid'in amcası anlamına gelen Ebu Yezid'den gelmektedir ve Muaviye'nin diğer ismi olduğu bilinmekte.

Beyazıt Meydanı'nın Bizans döneminde de şehrin en büyük meydanlarından biri olduğu biliniyor. Bu meydan İmparator Teodisyus tarafından 393 yılında inşa edilmiş ve meydanın ortasında bulunan takın üzerindeki Boğa başından ötürü meydana "Forum Taurus", yani Latince "Boğa Meydanı" denilmiş. 

İstanbul'un İlçeleri ve Semtleri

Fatih'in Semtleri

Beyoğlu


Semt adını bir inanışa göre padişah Fatih Sultan Mehmet döneminde İslamiyet’i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus prensi Aleksios Kommenos’tan, bir diğer inanışa göre ise Kanuni Sultan Süleyman döneminde, evlenerek burada oturmaya başlayan, “Bey Oğlu” diye anılan, Venedik elçisi Andrea Gritti’nin oğlu  Luigi Gritti'den alıyor.

Bey ve Oğul kelimelerinin her ikisi de Eski Türkçe'den geliyor.

Semtin eski adı ise Pera. Ortaçağ’dan beri kullanılan Pera ismi Yunanca’da “karşı yaka” anlamına geliyor.

İstanbul'un İlçeleri ve Semtleri

Beşiktaş

Barbaros Hayreddin Paşa'nın gemilerini bağlamak için bu kıyılara diktiği 5 adet taş sebebiyle semtin ve daha sonra da ilçenin bu ismi aldığı biliniyor. Beşiktaş'ın eski isimlerinden biri de Kune Petro yani "Beşik Taşı" Kıyılardaki gemilere beşiklik yaptığı için yıllardır bu ismin verildiği biliniyor.

Beşik kelimesi, Eski Türkçe'den geliyor. Uyutma/ninni sesi olan "pış pış" kelimesinden yansıyarak geldiği düşünülüyor.

İstanbul'un İlçeleri ve Semtleri

Beşiktaş'ın Semtleri

Yenikapı

4. Murat
Eski İstanbul'un sur kapılarından biri olan Yenikapı, belli ki yapıldığı tarihte en yeni kapı imiş ve bu sebeple kapının etrafındaki muhit bu ismi almış. 

Ancak Yenikapı'nın iki güzel hikayesi de var. En çok bilinen ve aslında yanlış olan hikaye 4. Murat zamanına geçiyor;

4. Murat şarap, afyon ve fal bakmayı yasaklamış ancak İstanbul’da bütün meyhaneler yeraltında varlığına devam etmiş. 4. Murat bir gece, tebdil-i kıyafet İstanbul’a indiğinde, Haliç'in diğer kıyısına geçmeye karar verip bir sandal kiralamış.

Sandalcı müşterisinin sultan olduğunu bilmiyormuş tabii. Bi ara, sandalın yanından sarkan bi ipi çekip bir testi çıkarmış.Sultan, “Ne var o testinin içinde?” diye sormuş sandalcı da “Ne olacak, mey işte” diye gülerek müşterisine ikram etmiş. İkramı kabul etmiş ama yine de, “Mey yasak. Hünkarımız görse kafanı vurdurur diye korkmuyor musun?” diye sormuş. Sandalcı da haliyle, “Yahu hünkar nereden görecek bizi denizin ortasında!” demiş.
Aradan biraz zaman geçmiş. Sandalcı bu kez de, teknenin tahtalarından birini kaldırıp aradan afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış. Gönlü zengin adam, hemen müşterisine de ikram etmiş. Sultan yine kabul etmiş ama yasağı gene hatırlatmış. Sandalcı aynı şekilde, “Kim görecek ki bizi denizin ortasında” demiş. Biraz daha vakit geçmiş. Bizim sandalcı cebinden fal taşlarını çıkarmış, 4. Murat'a fal bakmaya başlamış.
Fal taşlarını elinde çalkalayıp atan sandalcı, “Efendi, sorunu sor bakalım” demiş. Padişah, “Hünkar şu anda nerededir?” diye sormuş. Sandalcı taşlara bakıp “Hünkar şu an denizdedir” demiş. 4. Murat güya endişelenmiş havalarına girip, “Sakın yakınımızda bi yerde olmasın” diye sormuş sandalcıya ve tekrar iyice bakmasını söylemiş. Sandalcı taşlara tekrar bakmış ve birden, 4. Murat’ın ayaklarına kapanıp, “Affet beni hünkarım ” diye yalvarmaya başlamış. Padişah dayanamayıp, “Sana bi soru sorucam. Eğer bilirsen seni affederim. Bilemezsen boynunu anında vurduracam” demiş. Sandalcı sevinçle, “Padişahım çok yaşa” demiş ve merakla soruyu beklemeye başlamış. 4. Murat, sandalcıya, “Dönüşte İstanbul’a hangi kapıdan giricem?” diye sormuş. Tabii sandalcı hemen itiraz etmiş, “Hünkarım, şimdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz. Affınıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bir kağıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?” demiş. Hünkar başını “Olur” anlamında sallayınca, sandalcı tahminini yazıp kağıdı vermiş. Padişah kağıdı alır almaz, daha bakmadan, yanındaki fedaisine, “Hemen boynunu vur şu kafirin” emrini vermiş. Sonra da, “Surlara yeni bir kapı açıla! İstanbul’a oradan giricem” demiş çevresindekilere. Kapı 5-10 dakikada açılıp, padişah ve erkanı şehre girmiş. 4. Murat bi ara, sandalcının kağıda hangi kapıyı yazdığını merak etmiş. Kendinden çok eminmiş, laf olsun diye cebindeki kağıda bakmış. Ama okuyunca hayretler içinde kalmış. Sandalcı kağıda şunları yazmışmış: “Hünkarım, yeni kapınız vatana millete hayırlı uğurlu olsun.
Diğer hikayenin ise doğru olma ihtimali daha yüksek. Çünkü 3. Mustafa döneminde geçiyor ve Yenikapı'nın da 3.Mustafa tarafından 1770'li yıllarda yaptırıldığı biliniyor.
3. Mustafa bugünki Laleli semtinde yaşayan meczup bir din adamı olan Laleli Baba ile sohbet ederken, Laleli Baba, İstanbul'un heryerini avcunun içi gibi bildiğini söyler, 3. Mustafa da gözlerini kapatark her kapıdan beraber geçmeyi ve hepsini bilirse Laleli Baba adına bir cami yaptırmayı teklif eder. (Bugünkü Laleli Camii'nin hikayesi de buradan geliyor) Laleli Baba, gözü bağlı bir şekilde teker teker bütün kapılardan geçer ve hangi kapıdan geçtiğini bilir, ancak Yenikapı'da bilemez. "Buaraya daha önce hiç gelmedim. Burası olsa olsa yeni bir kapıdır." der. Gerçekten de 3. Selim o kapıyı bir gün önce Laleli Baba'yı şaşırtmak için yapmıştır ev sözünü verdiği camiyi yaptırır.